30.04.2013

Dünya Hali - 1 Mayıs 2013


Almanya’da 1 Mayıs
Almanya’da sendikal haklar
Sivil toplum kuruluşu olarak sendikaların gücü
Türkiye kökenli işçilerin sendikal örgütlenmesi
Avrupa’da mali kriz işgücü piyasasını nasıl etkiliyor?


Safter ÇINAR (Berlin/Almanya)
Alman Sendikalar Birliği (DGB)
Göç Sorumlusu

Yayından:

"Almanya’nın önemli bütün şehirlerinde 1 Mayıs kutlamaları oluyor.
Sendikalar güncel konularla ilgili görüş ve işlevlerini belirtiyor.
Katılım fena değil ama sorunlara bakıldığında çok daha fazla insanın katılması gerekir aslında.
İnsanların bir çoğu 1 Mayıs'ı dinlenme günü olarak görüyorlar.
Ben daha büyük bir katılımın olması gerektiğini düşünüyorum."


Mete ATAY
Almanya Türk Öğretmenler Federasyonu Onursal Başkanı

Yayından:
"Almanya’da şuan adından söz ettiren, kamuoyunda belli etkisi olan 3-4 tane sendika var.
Bunların 2 tanesi çok güçlü.
Ana dil derslerinin verilmesinde, Türk çocuklarının ve Türk öğretmenlerinin haklarının savunmasında hep bu sendikalarla birlikte çalıştık.
Üst düzey yöneticilerin içerisinde bizim arkadaşlarımızdan temsilciler seçip onlara gönderiyorduk.
Türk işçilerin yoğun olduğu bölgelerde çok faaliyetlerde bulunduk.
Her eyaletin sendika yönetiminde, temsilcilerin içerisinde bir birim oluşturulması ve bir Türk temsilci olması, bu temsilcinin de, Tüm Türk öğretmenlerin eğitim sorunları ile ilgili iletişimi sağlaması konusunda bir karar alınmıştı.
Alınan bu karar etkisini 80’li 90’lı yıllardaki kadar göstermese de hala bu gelenek sürüyor.
"

Dr. Can Ünver
Türksam Göç Araştırmaları Enstitüsü Başkanı

Yayından:
"Berlin ve Hamburg'da her sene belli saatlerde polisle çatışma noktasında bir çok olaylar olur. Bu alışılmış hale gelmiştir.
1 Mayıs bir yandan dinlenme bir yandan da kavga dövüş günü gibi.
Sendikacılar için ise istemlerini ve dileklerini belirttikleri bir gün.
İşsizliğin olduğu, sosyal hakların giderek azaltıldığı Avrupa ekonomilerinde, işçi kesiminin sesini çok iyi duyurması pek mümkün olmuyor.
Bu Türkiye için de geçerli.
Sonuç olarak, 1 Mayıs bütün emekçilere, hayatını emeğini satarak kazanan insanlara kutlu olsun."


Doç. Dr. Murat Erdoğan
Hacettepe Üniversitesi
Göç ve Siyaset Araştırmaları Merkezi Müdürü

Yayından:
1 Mayıs’la ilgili Türkiye’de maalesef güzel anılarımız yok.
Öyle olunca 1 Mayıs bayram havasında değil çatışma içerisinde geçiyor.
Bazı bölgelerde bazı anarşist grupların özel olarak eylem yapmaya kendini hazırladıkları bir güne dönüşüyor 1 Mayıs.
Almanya’nın Kreuzberg semti bunların sembollerinden birisidir.
Orada eylem yapmak dışında başka hiçbir hedefi olmayan grupların olduğunu biliyoruz.
1 Mayıs’la ilgili olarak yurt dışında bulunan Türkiye kökenlilerin çok büyük bir bölümünün de gerçek anlamda emekçi olduğunu dikkate alırsak, 1 Mayıs Türkiye kökenliler için de çok anlamlı bir gün.


Yayını dinle:

1. Bölüm - Süre: 29'38"
2. Bölüm - Süre: 16'50"
Programın tamamı - Süre: 50'59"

24.04.2013

Dünya Hali - 24 Nisan 2013


Avrupa’da İslam, Göç ve Çokkültürlülük-4

Ankara’da 11-12 Nisan 2013 tarihlerinde gerçekleştirilen 'Avrupa’da İslam, Göç ve Çokkültürlülük' konulu uluslararası sempozyumun değerlendirmesi.
Sempozyum sırasında katılımcılarla yaptığımız söyleşilerden örnekler…

Dr. Can Ünver
Türksam Göç Araştırmaları Enstitüsü Başkanı

Yayından:
"Cumhurbaşkanımızın da katılımıyla çok başarılı bir sempozyum gerçekleştirildi.
Hacettepe Üniversitesi Göç ve Siyaset Araştırmaları Merkezi kurulduğu günden bu yana bu tür bir çok etkinliğe imza atmış vaziyette.
Bugüne kadar çok fazla söz konusu olmayan göç ve göçe ilişkin bütün konular, bu vasıtayla hem kamuoyuna, hem akademik dünyaya, hemde bürokrasiye mal edilmeye başladı.
Bunun önemli bir gelişme, önemli bir kazanç olduğunu düşünüyorum. 

Son dönemlerde Türkiye'de göç ve göçmen araştırmaları konusunda mesafeler katettik.
Zaman içerisinde pek yönlü araştırmalar gerçekleştirilememiştir. Fakat son 10-12 yıl içerisinde göç araştırma merkezleri kuruldu ve gelişmeler yaşandı.
Bundan sonra da bu çalışmalar devam edecek.
En önemlisi de bu sempozyum sırasında açıklanan ve bu alanda çeşitli çalışmalar yapılması beklenen Avrupa Türk'leri Barometresi Araştırmalarıdır.
Bu araştırma 3 kez yapıldı. Bu şimdiye kadar elimizde bulunan gözleme dayalı veri tabanının zayıflığı nedeniyle varamadığımız bir çok sonuca ulaşmamızı sağlayacak."


Ömür Orhon
Emekli Büyükelçi
İslam İşbirliği Örgütü Genel Sekreteri Danışmanı
Yayından:

"Bu sempozyum çok doğru yapılmış bir iş. Tabi sonucunu da görmemiz lazım.
Önemli olan bu toplantılarda ortaya konulan çok değerli fikirlerin, çok yararlı önerilerin hayata geçirilmesidir.

Çok kültürlülük kavram olarak insanlara çok hoş geliyor. Ancak çok kültürlülüğün artık öldüğü, işlevini yitirdiği konusunda ciddi söylemler de var.
Bende bu görüşe katılıyorum. Çünkü çok kültürlülüğü Avrupa'da belki en iyi uyguladığı söylenen ülke Hollanda'ydı. Burada çok kültürlülükten anlaşılan toplumların kendi içlerinde kültürlerini devam ettirmeleri fakat arada bir kaynaşma olmaması. Bu yüzden artık çok kültürlülük yerine birlikte yaşama, kültürler arası etkileşim kavramlarını getirmek gerekli.

İslam Avrupa'ya yabancı bir olgu değildir. Balkanlarda ve İspanya'da İslam kendisini göstermiştir.
11 Eylül'den sonra islamafobi olgusu daha bir görünürlük, daha bir ağırlık kazandı.

Göçmen ve Müslüman halk Avrupa'da daha zor şartlar altında meskenlerde oturuyorlar. Çocuklar eğitim seviyesi çok iyi olmayan okullara gidiyorlar. İyi eğitim almayan gençlerimizin iş bulma imkanları da kısıtlı oluyor. Gümrüklerde sıkıntılar yaşıyorlar.
Bence meseleyi insan hakları temeline oturtmak lazım. İnsan hakları ve insan onuruna saygıyı temel unsur kabul etmek gerekir. Bunu yapabilmek için biraz kafaları değiştirmek lazım. Kafaları değiştirmenin yolu da eğitimden geçer. Hukuk açısından da ayrımcılığı önleyecek, nefret suçlarına mani olacak düzenlemeleri ülkelerin yoksa yerine getirmeleri varsa yerine getirmeleri gerekir."


Kenan Kolat
Almanya Türk Toplumu Başkanı


Yayından:

"Hacettepe Üniversitesi bir çok partnerle birlikte böylesi bir sempozyum düzenlemiş.
Göç olgusu içerisinde İslam’ın ve dinin konumu çok önemli.
Çok kültürlülük tartışmaları Avrupa’da günümüze çok güncel konuları içeriyor.
Bu yüzden Avrupa’dan bir çok uzmanla bir aradayız.
Ben bu tür sempozyumlarda konuların tartışılması dışında insani ilişkilerin oluşmasını ve ilerde ortak neler yapılabilirin üstünde kafa yorulmasını öncelikli görüyorum.

Almanya’da yaşayan Türk nüfusu sürekli olarak yenileniyor.
Türkiye’ye dönüşler oluyor ama aynı sayıda da Türkiye’den Almanya’ya gidenler oluyor.
Yani yerleşiklik olayı çok fazla gündemde yok.
İnsanlar yerleşikliğe geçemediği için o toplumda aidiyet duygusunu geliştiremiyorlar.
O toplumun da dışlamasıyla birlikte kendini oralı görme yerine, ben Türk’üm, tüm kalbim Türkiye’de sadece vücudum Avrupa’da şeklinde bir yaklaşım ortaya çıkıyor.
Bu da oradaki sisteme dahil olma, oranın bir parçası olma, konularını geriye atıyor.
Bu nedenle oradaki Türkler kendini çok fazla öne çıkaramıyorlar.
Ancak tüm bunlara rağmen önemli gelişmeler var.
Almanya’da 35’e yakın milletvekilimiz var. Sporcularımızın ve sanatçılarımızın arttığını görüyoruz.
Her şeye rağmen Türk toplumu Avrupa’da Almanya’da kendisinden beklenilenin üstünde katılım sağlamıştır."



1. Bölüm - Süre: 20'16"
2. Bölüm - Süre: 25'07"
Programın tamamı - Süre: 50'15"

17.04.2013

Dünya Hali - 17 Nisan 2013

Avrupa’da İslam, Göç ve Çokkültürlülük - 3
Prof. Dr. Onur Bilge Kula
Prof. Dr. Onur Bilge Kula
Hacettepe Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi

Yayından:
"Sempozyum, konuya ilişkin olarak, Türkiye’deki bilgi birikiminin belirginleşmesi ve gelişmesi bakımından çok önemli bir katkı yaptı denebilir.
Onlarca akademisyen, uzman, politikacı, bilgi birikimini dinleyici ve kamuoyu ile paylaştı. Bu tür bilimsel etkinlikler oldukça gerekli.
Avrupa’da yaşayan Türkiye kökenli insan sayısı 5 milyonu aştı. Bunların çok büyük bir bölümü yaşadıkları ülkenin yurttaşı oldular. Dolayısı ile İslam, Avrupa’da kültürel yaşamın ayrılmaz bir parçası haline geldi. Çok kültürlülük bir durum olarak iyice belirginleşti.
Avrupa’da bulunan Türklerin varlığı bir çok ülkenin kültürünü çoğullaştırdı.
Sempozyum tüm bu konuların konuşulması bakımından, mevcut durum ve sorunların ortaya koyulması bakımından hem de bunların çözümlerinin aranması bakımından çok önemli bir katkı oldu."

Dinle: 26’09”


Prof. Dr. İbrahim Sirkeci
Prof. Dr. İbrahim Sirkeci
İngiltere Regents Üniversitesi
Transnasyonal Araştırmalar Merkezi Direktörü
Dinle: 21’44”
 Programın tamamını Dinle 50’59”

Ankara’da geçtiğimiz hafta 'Avrupa’da İslam, Göç ve Çokkültürlülük' konulu uluslararası sempozyum düzenlendi.
Hacettepe Üniversitesi Göç ve Siyaset Araştırmaları Merkezi, UNESCO-MOST ve Oxford İslam Araştırmaları Merkezi, Başbakanlık Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı ve EMISCO işbirliğiyle 11-12 Nisan 2013 tarihlerinde gerçekleştirilen sempozyumun açılış konuşmasını yapan Cumhurbaşkanı Gül, “İslam ve göçmenler yüzyıllardır Avrupa’nın bir gerçeğidir. Avrupa kıtası, özellikle din bakımından çoğunluktan farklı olan kesimlere hoşgörüyle yaklaşmadığı sürece; yeni Engizisyonların, Holokostların ve Srebrenitsaların yaşanması muhtemeldir. Uluslararası camia olarak mutlu bir gelecek kurmak için ortak sorunlarımızın üzerine cesaretle gitmeliyiz,” dedi.İki gün süren ve geniş bir katılımla gerçekleşen sempozyumda ayrıca İslamı konu alan bir karikatür sergisi de açıldı.
Bu programda hem sempozyum sırasında katılımcılarla yaptığımız söyleşilerden örnekler sunacağız hem de stüdyomuzda sempozyum katılımcılarından Prof. Dr. Onur Bilge Kula ile sempozyumu ve teması olan 'Avrupa’da İslam, Göç ve Çokkültürlülük konusunu değerlendireceğiz.


11.04.2013

Avrupa’da Göç, İslam ve Çokkültürlülük

Avrupa’da Göç, İslam ve Çokkültürlülük-2

Sempozyumdan:
İbrahim Sirkeci
Kenan Kolat
Veysel Filiz
Ömür Orhon
Nihat Sorgeç



Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, “Avrupa’da Göç, İslam ve Çokkültürlülük” konulu sempozyumun açılışına katılarak bir konuşma yaptı.

“GÖÇ, İNSANLIK TARİHİ KADAR ESKİ BİR OLGUDUR”

Göçün, insanlık tarihi kadar eski bir olgu, olduğuna işaret eden Cumhurbaşkanı Gül, tarihin her döneminde göç, toplumların, devletlerin ve kıtaların kaderini etkilediğini, bu nedenle göçün tarihine değinmeden, insanlık tarihini yazmanın mümkün olmadığını söyledi.

Cumhurbaşkanı Gül, 20. yüzyılın “nüfus patlaması ve şehirleşme”nin asrı olarak nitelendirilmesi halinde, 21. yüzyılın “yaşlanan nüfus, toplumsal çeşitlilik ve uluslararası göçün” asrı olmasını muhtemel olduğunu belirterek, “Bu nedenle, Hacettepe Üniversitesi’nin ev sahipliğinde gerçekleştiren ‘Göç, İslam ve Çokkültürlülük’ başlıklı sempozyuma himaye verdim” dedi.

“GÖÇLERE EN FAZLA ŞAHİT OLMUŞ COĞRAFYALARDAN BİRİSİ DE ANADOLU’DUR”

Bilimsel araştırmaların insanlığın Afrika civarlarından tüm dünyaya yayıldığını gösterdiğini belirten Cumhurbaşkanı Gül, bu durumda, dünya nüfusunun büyük bir bölümünün, tarihin bir döneminde bir şekilde göç etmiş toplumlardan oluştuğunu aktararak şöyle söyledi, “Söz konusu göçlere en fazla şahit olmuş coğrafyalardan birisi de kuşkusuz Anadolu’dur. Bugün de iç savaştan kaçan yüzbinlerce Suriyeli komşumuzu bu topraklarda ağırlıyoruz. Geleneksel olarak göçte kaynak ve transit konumda bulunan Türkiye, güçlenen ekonomisiyle artan ölçüde göç alan ülke haline de gelmiştir.

YABANCILAR VE ULUSLARARASI KORUMA KANUNU

Cumhurbaşkanı Gül, ülkemiz bakımından artık çok boyutlu bir nitelik kazanan göç sorunlarına layıkıyla cevap verebilmek için Hükümet tarafından hazırlanan “Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu” tasarısını 4 Nisan 2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclis’inde kabul edildiğini kendisinin de bu yasayı dün imzaladığını ifade etti.

“GÖÇ İDARESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ” KURULUYOR

“Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu”nun yürürlüğe girmesiyle, göç ve iltica konularında güncel şartlara cevap veren bir mevzuatın meydana getirildiğini aktaran Cumhurbaşkanı Gül, ayrıca, yeni yasa ile göç konusunun tüm alanlarında görev yapacak İçişleri Bakanlığı bünyesinde “Göç İdaresi Genel Müdürlüğü” kurulacağını bildirdi.

Yoksulluk, doğal ve çevre felaketleri gibi sebeplerle insanların doğdukları yerlerden göç etmek zorunda kaldığını belirten Cumhurbaşkanı Gül, küresel ısınmanın etkisiyle önümüzdeki dönemde artan bir şekilde “ekolojik göç” olgusuyla karşılaşılacağını belirtti.

“GÖÇ KONUSU İNSANLIK HAYSİYETİ İLE ELE ALINMALI”

Bugünün güçlü ve müreffeh ülke ve kıtalarının da bundan yüzyıl sonra kaderinin hangi yönde ilerleyeceğini bilinemeyeceğine işaret eden Cumhurbaşkanı Gül sözlerini şöyle sürdürdü: “Dolayısıyla, göç konusuna insanlık haysiyeti ve demokratik değerler çerçevesinden bakmak ve meseleyi bu değerleri akılda tutarak çözmek mecburiyetindeyiz. Demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan haklarına saygı gibi değerler, Avrupa’da doğan ve küresel ölçekte yansımaları olan değerlerdir. Ancak, bugün Batı dünyasında farklılıkları çatışma sebebi olarak gören aşırı görüşlerin halen zemin kazanabildiğine maalesef şahit oluyoruz. Irkçılık, İslam-karşıtlığı ve yabancı düşmanlığı, Avrupa’yı etkisine alan ekonomik krizle de bağlantılı olarak ciddi bir endişe kaynağı olmaya başlamıştır.”

Göçmenleri güvenlik, işsizlik, suç, fakirlik ve diğer sosyal sorunların ana sebebi şeklinde gösteren partilerin oy oranları arttığına da dikkat çeken Cumhurbaşkanı Gül, halkın bu korkularına karşı, göç konusunda sert tedbirler alan hükümetler ve ana siyasi partilerin verdiği tepki de ayrı bir endişe sebebi olduğunu ifade etti.

Irkçılık, farklı kültürler ve hayat biçimlerine dönük hoşgörüsüzlüğü “Batı toplumlarının en müzmin hastalıklarından birisi” olarak nitelendiren Cumhurbaşkanı Gül, bu hastalığın, toplumsal refah dönemlerinde kontrol altına alınabilse de, özellikle ekonomik kriz dönemlerinde yeniden baş gösterdiğini söyledi.

AVRUPA’DA YÜKSELEN IRKÇI HAREKETLER

Cumhurbaşkanı Gül, bu hastalığın Avrupa’da genellikle, farklı dinden olan bir gruba dönük olarak nüksettiğini belirterek, “Geçmişte yaşanılmış ve bugün de insanlığın kolektif hafızasında birer kara leke olarak duran olayları burada hatırlatmak istemiyorum. Temennimiz bu tür acıların bir daha asla yaşanmamasıdır. Avrupa’da sayıları 5 milyona yaklaşan Türkler, maalesef bu tarz ırkçı hareketlerin boy hedefi haline gelmiştir. Benzer şekilde Avrupa’da yaşayan diğer Müslümanlar da hem nefret suçlarına, hem de fiziki saldırılara maruz kalmaktadırlar. Çoğulcu demokrasilerde her zaman birtakım aşırı uçtaki siyasi hareketlerin olması mümkündür. Bu marjinal gruplar demokrasinin sağladığı özgürlükleri kötü amaçları doğrultusunda istismar edebilmektedirler. Bu tür aşırı fikirler ile mücadele ederken meşru yollara başvurmak esas olmalıdır. Haklıyken, haksız duruma düşülmemelidir” dedi.

“ORTAK BİR VİCDANA SAHİP HERKESİ, AŞIRI AKIMLARLA MÜCADELEYE DAVET EDİYORUM”

Avrupa’da yaşayan Müslümanların, demokratik ve hukuki mekanizmaları işleterek, bu tür saldırgan ve ırkçı siyasetin gerçek yüzünü içinde yaşadıkları toplumlara göstermeleri gerektiğini vurgulayan Cumhurbaşkanı Gül, ırkçılık ve ayrımcılığın demokrasinin düşmanı olduğunu söyledi. Cumhurbaşkanı Gül, bu tehdidin, “demokrasinin kendini koruma” reflekslerini harekete geçirilerek bertaraf edilebileceğini belirterek bu nedenle, Avrupa’da insani ve demokratik değerler bakımından “ortak bir vicdana” sahip olan herkesi, bu tür aşırı akımlarla mücadele etmeye davet ettiğini aktardı.

Bugün yaşadığımız çağa bir isim vermek gerekirse toplumsal çeşitliliğin bu bağlamda ilk akla gelen unsurlardan biri olduğunu söyleyen Cumhurbaşkanı Gül, bu sürecin, küreselleşen dünyada sosyal mobilitenin artması ve çok çeşitli gerekçelere dayanan göçlerin yoğunluk kazanması ile de bağlantılı olduğunu ifade etti.

“KÜLTÜREL, DİNÎ VE ETNİK FARKLILIKLARI ZENGİNLİK OLARAK GÖRMELİYİZ”

Gelişmiş ülkelerin nüfusunun gittikçe yaşlandığına dikkat çeken Cumhurbaşkanı Gül, “Bu durumun yarattığı sıkıntılara çare bulmak bakımından uluslararası göç, geçmişte olduğu gibi bugün de ekonomik bir düzeltme faktörü olarak karşımıza çıkmaktadır. Toplum içinde artan kültürel, dini ve etnik farklılıklar, yeni bölünme ve gerginliklerin kaynağı olarak takdim edilebilmektedir. Özellikle sosyo-ekonomik açıdan sorunlu toplumlarda bu tür farklılıkların, yaşanan güçlüklerin kaynağı olarak görülmesi, konuya daha da karmaşık bir boyut kazandırmaktadır. Söz konusu çeşitliliği ve farklılığı uyum içinde yönetebilme kabiliyeti, modern demokrasilerin en önemli vasıflarından birini oluşturmalıdır. Keza, kültürel, dinî ve etnik farklılıkları bir toplum için zafiyet değil, aksine o ülkeyi zenginleştiren bir faktör olarak gören bir sosyal kültürün kök salması için çaba gösterilmesi gerektiği kanaatindeyim” dedi.

KAPSAYICI SİYASET DİLİ, GÖÇMENLERİN ENTEGRASYONU İÇİN ÖNEMLİ

Cumhurbaşkanı Gül, kapsayıcı ve kucaklayıcı bir siyaset dilinin, göçmenlerin ve farklı dini toplulukların entegrasyonu bakımından hayati önem taşıdığını aktararak, siyaset, bir kesimi ötekileştirmeye başladığı zaman, göçmenlerin, azınlıkların yaşadıkları ülkeden ve toplumdan yabancılaşması kaçınılmaz olduğunu vurguladı.

“İSLAM VE GÖÇMENLER YÜZYILLARDIR AVRUPA’NIN BİR GERÇEĞİDİR”

Cumhurbaşkanı Gül, değişik korkularla, toplumsal ve kültürel çeşitliliği ortadan kaldırmaya veya baskı altına almaya çalışan ülkelerin, öncelikle beşeri zenginliklerini kaybettiklerini, sonra da ekonomik ve siyasi güç kaybına uğradıklarını ifade ederek sözlerini şöyle tamamladı: “Netice itibariyle, İslam ve göçmenler yüzyıllardır Avrupa’nın bir gerçeğidir. Avrupa kıtası, özellikle din bakımından çoğunluktan farklı olan kesimlere hoşgörüyle yaklaşmadığı sürece; yeni Engizisyonların, Holokostların ve Srebrenitsaların yaşanması muhtemeldir. Bu bakımdan, her ülke kendine has çözümleri üretmekle mükellef olmakla birlikte, çokkültürlülüğe saygı göstermek işin esasını oluşturmalıdır. Uluslararası camia olarak mutlu bir gelecek kurmak için ortak sorunlarımızın üzerine cesaretle gitmeliyiz. Yaşadığımız tecrübeler, sorunların üzerine gidilmemesi durumunda nasıl kronik hâle geldiğini hep göstermiştir. Küreselleşme çağında her bir sorunu tek başımıza çözemeyiz. Bu nedenle hep birlikte hareket ederek, sorunların temel kaynağı olan bataklıkları kurutmaya çalışmalıyız. Göç, işsizlik, ayrımcılık, yabancı düşmanlığı, İslamofobi ve ırkçılık gibi sorunlara kaynak teşkil eden; gelir adaletsizliği, yoksulluk, küresel ısınma, savaş ve çatışmalar ile ekonomik krizlerle hep birlikte mücadele etmeliyiz. Bizler, ‘komşusu açken tok yatamayan’ bir kültüre sahibiz. Bu nedenle, dünyanın herhangi bir yerinde insanlar yokluk çekiyorsa, masum insanlar çatışmaların içinde hayatlarını kaybediyorlarsa bizler burada sadece seyirci olamayız. Belki de Türkiye’yi, dostlarının gözünde her geçen gün farklı ve erdemli kılan da budur. Afrika’ya yönelik politikamızın da, Arap Baharı’nda halkların yanında yer almamızın da altında yatan temel anlayış budur.”

10.04.2013

Dünya Hali - 10 Nisan 2013

Ayrıntılı bilgi için resme tıklayın 


Avrupa’da Göç, İslam ve Çokkültürlülük

11-12 Nisan 2013 tarihlerinde Ankara’da gerçekleştirilecek olan sempozyumun amacı, içeriği, ele alınan konu başlıkları, katılımcıları…

Sempozyum Oturum Başlıkları:

“İslam ve İslamafobinin Avrupa’daki Varlığının Tarihsel ve Felsefi Kökenleri”;

“11 Eylül Sonrası Avrupa’da İslam ve İslamafobi”;

“İslam ve Çokkültürlülük”;

“Müslüman Göçmeler ve Avrupa”;

“İslam ve Avrupa Kimliği”;

“Türk Göçmenler ve İslam”;

“Avrupa Medyası ve İslam”;

“Karikatür, Sanat ve İslam”

“AB, Avrupa Siyaseti ve İslam”,

“Sivil Toplum ve İslam”


Doç. Dr. Murat Erdoğan
Sempozyum Genel Koordinatörü
Hacettepe Üniversitesi Göç ve Siyaset Araştırmaları Merkezi Müdürü

Yayından:
"Hacettepe Üniversitesi Göç ve Siyaset Araştırmaları Merkezi olarak biz yurt dışında yaşayan Türklerle ilgili araştırmalar yapıyoruz.
Bu konuya yoğunluk veriyoruz.
Biz her sene büyük çaplı bir sempozyum yapıyoruz. Bu sene en kapsamlı olanını gerçekleştiriyoruz.
Cumhurbaşkanımızın himayesinde gerçekleşiyor bu çalışma.
Biz sadece Türkiye ve Türkiye kökenli göçmenler değil Avrupa'daki bütün Müslümanları ele alacak bir konu tespit ettik bu yıl için.
Avrupa'da göç İslam ve çok kültürlülük başlığı altında çok farklı boyutlarla bu konuyu ele alacağız.
Avrupa toplumlarının, özellikle batı Avrupa'nın İslamla tanışıklığı son 50 yılda yoğunlaştı. Bu da işçi göçü ile gerçekleşti.
Avrupa'da özellikle Müslüman göçmenlere yönelik ciddi ayrımcılık politikaları olduğunu görüyoruz.
Müslümanlar Avrupa'da kalıcı hale geldiler. Avrupa'da şuan 20 milyon civarında Müslüman kökenli insan yaşıyor. Bu sayı da giderek artıyor.

Son dönemlerde Avrupa'da karikatür krizleri çok yaşandı.
Biz burada bir karikatür sergisi hazırladık. Avrupa'da da çıkan İslam ve İslamafobi karikatürleri. Bu karikatürler Avrupa'da tanınmış karikatüristler tarafından çizilmiş, tanınan gazetelerde çıkmış karikatürler. Bu sergimizi de cumhurbaşkanımız eşliğinde açma şansımız olacak. 
Bunun dünyaya yönelik önemli bir mesaj olduğunu düşünüyorum. Çünkü genel batıda ki algı Müslümanlar karikatürü sevmez, karikatürden çekinirler şeklinde.
Panellerimizde çok önemli konuşmacılarımız olacak. Bir panelimiz özel olarak karikatüre ayrıldı. 5 tane Avrupa'dan karikatürist gelecek ve düşüncelerini açıklayacaklar.
Sanat hürriyeti, düşünce hürriyeti, inanç bağlantısı üzerinde konuşacaklar.
Yurt dışında yaşayan Türkler ile ilgili ciddi bir veri eksikliği var. Biz bu eksikliği bir parça olsun gidermek adına çaba içerisindeyiz. Bunu tartışacağız.
Çok önemli kurumlarla iş birliği yapıyoruz. Sempozyum ile ilgili genel olarak bunları söyleyebilirim."


Dr. O. Can Ünver
Türksam Göç Araştırmaları Enstitüsü Başkanı

Yayından:
"Bundan yaklaşık 11 sene kadar önce Boğaziçi üniversitesinde uluslar arası bir toplantı yapıldı.
Türkiye'deki göç araştırmalarının durumu konulu bir toplantıydı bu.
Uluslar arası bilim adamları geldiler, konuşuldu ve ortak bir sonuca varıldı.
Türkiye'de gözleme dayalı ne yurt dışında ki Türklerle ilgili ne de Türkiye'de ki göçmenlerle ilgili  ciddi bir şekilde bilgi alt yapısının olmadığı ortaya çıktı.
Bu bilgi eksikliğini şuan da dahi biz hala hissetmekteyiz.
Hacettepe Üniversitesi Göç ve Siyaset Araştırmaları Merkezi'nin kuruluşundan itibaren bu 3. ciddi bilimsel araştırma.
Biz yarın ki sempozyumda bu 3. araştırmanın sonuçlarını tartışacağız.


Herhangi bir araştırmanın mutlaka dayanaklarının olması lazım.
Bu dayanakları Türkiye'de ilk kez Hacettepe üniversitesi göç ve siyaset araştırmaları merkezi sağlamaya başladı.
6 ayda bir yapılacak olması sürekli bir nabız tutma olarak değerlendirilebilir.
Bu nabız tutulmadığı taktirde hem siyasi kararlarda hemde değerlendirmelerde genel olarak yanlışlıklar yapılır.
Hacettepe Üniversitesi'nin böyle bir inisiyatif alması Türkiye için bir ilktir."

Programı dinleyin:
1. Bölüm - Süre: 18'33"
2. Bölüm - Süre: 25'49"
Programın tamamı - Süre: 49'31"

3.04.2013

Dünya Hali - 3 Nisan 2013

Münih Eyalet Yüksek Mahkemesinin tutumu ve
Toplum yaşamına her alanda katılım …

NSU cinayetlerinin görüleceği Münih Eyalet Yüksek Mahkemesinin duruşmaları izleyecek basın mensuplarına getirdiği sınırlama.  
Gazeteci gözüyle Almanya’da politik yaşam ve göç kökenlilerin politikadaki yeri
Göç kökenlilerin göçmenlikten yurttaşlığa geçişinde politika…
Çifte vatandaşlık ve demokratik katılım

  
Ahmet KÜLAHÇI
Hürriyet Avrupa Yazarı

Yayından:
"Almanya’daki Türk varlığı 50. yılını doldurdu. İnsanlarımızın çok büyük bir bölümü buralı oldu.
2000 yılından itibaren burada doğan insanlarımız otomatikman Alman vatandaşlığını almakta.
Fakat ne yazık ki bu konuda bir talihsizlik var. 18 ile 23 yaşları arasında tek vatandaşlıkta karar kılmak zorundalar.
Bunun değişmesi için politik partiler bir takım çaba göstermekte. Özellikle muhalefet partiler, 18 ila 23 yaşları arasında tek vatandaşlıkta karar kılınmasının kaldırılmasını istiyorlar.
Umarım iktidar değişikliği halinde bu mümkün olabilir.

Artık Almanya’daki insanlar gerçekten buralı. Toplumsal yaşamın her alanında buralı.
Almanya’da 800 bin civarında Türk kökenli seçmen var.
Politik partilerde en yüksek düzeyde yönetici konumunda Türk kökenli insanlar var.
Ben inanıyorum ki Türk kökenli insanlar önümüzdeki yıllarda daha ağır olarak politikada da yerlerini alacak.
Bu insanlar elbette Almanya’nın milletvekilleridir ancak göçmen konusunda, göçmenlerin hakları konusunda bu insanlar daha fazla duyarlılık göstermekte.
Önerileriyle parti arkadaşlarını ve diğerlerini ikna etme olasılığı daha fazladır.
O nedenle ben buradaki Türk ve göçmen kökenli politikacı sayısının önümüzdeki dönemlerde artacağına gönülden inanıyorum."



Dr. O. Can Ünver
Türksam Göç Araştırmaları 

Yayından:
"Hacettepe Üniversitesi Göç ve Siyaset Araştırma Merkezi’nin Almanya başta olmak üzere bir çok ülkede yaptırdığı yeni bir anket var.
Bu anketin ilk sonuçlarına baktığımızda, yurt dışında yaşayan Türklerin öncelikle Türkiye siyaseti ile meşgul olduklarını görüyoruz.
Bu zaman içerisinde değişmesi gereken bir şey.
Yani içinde yaşadığı ülkenin, içinde yaşadığı toplumun, karar verme süreçlerine müdahil hale gelecek konumda olmak lazım. Bunun içinde bir şekilde siyasete katılmak gerekir.

Siyasete katılmak ille de en üst düzeyde olmayı gerektirmez.
Önemli olan demokratik yaşamın çeşitli alanlarında kendilerini hissettirmeleri.
Bu bir dernek de olabilir, Belediye meclisi de olabilir.
Siyasi derneklere gidip üye olunması gerekir.
Siyasi partilere üye olmak lazım, siyasi partilerde görev almak lazım.
Artık kendini içinde yaşadığı toplumun bir parçası olarak hisseden Türkler açısından bunlar birer görevdir.
Bunları yapmak zorundalar. Yapacaklardır da. Ben buna inanıyorum."


Programı dinleyin:

1. Bölüm - Süre: 21'49"
2. Bölüm - Süre: 23'17"
Programın tamamı - Süre: 50'49"


Ahmet Külahçı'nın konuyla ilgili yazısı:
Schleswig’de oluyorsa Münih’te neden olmasın