28.05.2013

Dünya Hali - 29 Mayıs 2013

Belçika’nın Türk Toplumu algısı

Belçika’da yerli toplum Türk toplumu denince ne düşünüyor?
Türk Toplumunu nasıl tanımlıyor?
Belçika toplumu açısından Türk toplumunun belirgin özellikleri neler?
Türk toplumunun Belçika’daki geleceğini nasıl görüyorlar?
Toplumlar arası ilişkiler ne düzeyde?
Türk toplumundan beklentiler neler?
Kabul kültürü nedir?
Diğer toplumlarla karşılaştırıldığında Belçika’da toplumsal kabul ne derece gerçekleşmiştir?
Kabulü güçleştiren faktörler nelerdir?

Doç. Dr Ural Manço
Aksaray Üniversitesi
Sosyoloji Bölüm Başkanı
Yayından:
‘’Almanya’da yaşanan 1993 yılında ki Zortingen katliamı Avrupada’ki Türklerin biz Avrupa Türküyüz bilincine idrak etmelerinin önemli bir kilometre taşı olduğunu düşünüyorum. Bu bir tek Almanya’da ki Türkler için değil diğer bütün Avrupa’da ki Türkler için geçerlidir.
 Belçika çok küçük ama çokta karmaşık bir ülkedir. Bununla beraber dünya’nın en demokratik ülkelerinden bir tanesidir. Belçikalılar durmadan birbirlerini yerler. Hollandaca konuşan Felemenkler, Fransızca konuşan varonlar, %80 Fransızca konuşan Brükselliler bir de 60 bin nüfuslu bir Almanca konuşan azınlık vardır. Bunlar Belçika’da birbirlerini yerler. Ama yüzyıllardır bu konularda kimsenin kanı bile akmamıştır. Buda bize demokrasinin bir göstergesidir.
Belçika kozmopolit bir ülke kendi içinde karmaşık, dışarıdan çok göç almış ve nüfusun en az %10’u yabancı kökenlidir. Brüksel Avrupa’nın, Nato’nun ve aynı zamanda flemençe konuşanların başkentidir. Yani Brüksel bir dünya kentidir. 1 milyonluk nüfusu olsa bile yine de bir dünya şehri olacaktır.
 Türkler Belçika’da arada kaynıyorlar. Türklerin varlığından yokluğundan Belçikalıların büyük bir çoğunluğu haberdar değillerdir. Belçikalılar için sadece yabancılar var. Bu yabancılar 1960’lara kadar İtalyanlar, İspanyollar ve Yunanlılardı. Ondan sonra Türkler ve Faslılar gelmeye başladılar. 1980’lerden itibaren yabancılar Müslümanlaşmaya başladılar. Yani Müslüman olanlar yabancı kabul edildi. Ötekilerin yabancılığı silindi. 1980’den itibaren diğer Avrupa ülkelerinde de gördük yabancılık olgusu sadece Müslümanlar üzerine yapıştırıldı. Belçika ve birçok ülke için geçerli bunlar.
Bununla beraber bazı insan grupları yani sosyal hizmet uzmanları, öğretmenler, sağlık personelleri yani yabancı kökenli halktan işleri gereği haşır neşir olan grupları daha yakın görüyorlar. Bu grup insanlar Türkleri ilk bakışta olumsuz olarak tanımlıyorlar. Belçikalılar Türkleri içine kapanık, kendi hallerinde birazda bizim dilimizi ya da dillerimizi konuşmayan bizim kurumlarımızla fazla ilgilenmeyen böyle bir negatif bir uyum sağlamayı istemeyen tanımlamayla karşı karşıya kalıyoruz.   
Daha yakından baktığımız zaman Belçika bu konuda güzel bir örnek teşkil ediyor. Genellikle bütün Kuzey Batı Avrupa’da Türklerin kendi kendilerini geliştirdikleri bence adına Türk Entegrasyon Modeli diye bileceğimiz bir model var. Bunlar ekonomik açıdan küçük ölçekli aile şirketlerine dayanan aile kurumunda hala güçlü bir şekilde var olmasına dayanan bir modeldir. Bu modelde aynı zamanda tabi Türkiye ile olan sıkı ilişkiler bir de diğer komşu ülkelerde ki Türk grupları ile olan sıkı ilişkilere dayanıyor. Yani kendi yağında kavrulan fazla dışarıdan bir şey istemeyen ve içinde bulundukları toplumların kurumlarına fazla karışmayan onlardan yardım, destek istemeyen bir yaşam tarzı vardı.
2000’li yılların ikinci yarısından itibaren bu yaşam tarzı oldukça değişmeye başladı. Çünkü seçilmiş insanlarımız çıktı. Belçika’da Türklerin 4/3’ü Belçika vatandaşlığına geçmiş durumdadır. Bu insanlar aynı zamanda oy kullanma hakkında sahipler. Buda Emir Kır gibi bir Türk vatandaşının belediye başkanı seçilmesini sağladı.
Bunların dışında yüksek eğitimde Türklerin başarı payları çok düşüktür. Bunu da şu şekilde açıklayabiliriz. Aile şirketlerine dayalı bir ekonomik model var. Aile şirketleri kısa yoldan kazanç ve kısa yoldan daha iyi bir yaşam tarzı kazanma aynı zamanda bulundukları toplumda dilini öğrenmeme yani tembelliği getiriyor. Yüksek öğretimde ki başarı payının düşük olmasını bunlar açıklamaktadır.
İlk başta da dediğimiz gibi Belçikalıların büyük çoğunluğu Türkleri değil Müslümanları görüyor. Her ekonomik krizde olduğu gibi ister istemez yabancı düşmanlığı hortlamaktadır. Bu tür ırkçılığın bu gün üstüne gittiğinizde İslami fobi yani Müslüman korkusu ve önemli bir tabaka Belçika nüfusunda bu konuda bir bilgisi olmadığından aynı zamanda geleceğe dair endişeleri krizden ötürü, nüfusun yaşlanmasından ötürü endişeleri olduğundan dolayı yabancı gördüğü öteki kıvrığı Müslümanlarda koruyor. Tabi Müslümanları da Araplar gibi aynı küfeye koyuyorlar. Bunların hepsi istatistik verilerinin ortaya çıkardı sonuçlardır.’’
  

Birsen Taşpınar (Berchem/Belçika)
Psikolog/Antropolog
Yayında:
‘’Ben biraz bu olaylara psikolojik açıdan bakıyorum. Çünkü daha çok bireysel ailelerle çalıştığım için biraz daha mikroskobik bir bakış açım var.
Almanya  Zortingen  şehrinde ki kundaklama olayı ile başlarsak bence bu olay Avrupa Türklerinde bir toplumsal travmaydı. Neden bu kelimeyi kullanıyorum çünkü ayrımcılık bir travmadır. Bu yüzden Zortingen olayı gerçekten toplumsal travmaların bir başlangıcıydı.
1980’lerden sonra dönüş yapan Türk vatandaşlarımız, ailelerimiz vardı. Ama Belçika’da bu tür dönüşler olmadı. Almanya’da ki bu olay gerçekten bizim zihnimize kazınmış bir şekilde ve toplumsal bir travmadır. Bu travma insanların o ülkede bir geleceği olmadığı kanaatine varıyor. Gençler gerçekten böyle şeylerle karşı karşıya geldiklerinde toplumun bakış açısı da değişiyor.
Bu toplumsan travma ırkçılık yani Belçika’da son yıllarda daha da tartışılmaya başlanmıştır. Türkler bu medyada ki tartışmalara pek katılmıyor. Daha çok Araplar bu tartışmaları izliyor. Bu yüzden Arapların varlığı bizim için iyi bir şeydir. Neden çünkü onlar ayrımcılığı ve sömürge kültürünü bildikleri için daha çok dile getirmeyi biliyorlar. Ama biz Türkler sömürge’nin altında kalmak ve ezilmek hissi tarihimizde belki çok yeni olmuş olabilir.
Bizim vatandaşlarımız egem toplum olduğu için ezilmişliği dile getirmekten çekiniyorlar. Ayrımcılık konusunda son yıllarda daha çok gençlerden ses çıkmaya başladı. Ben bu toplumda varım beni kabul etmeniz gerekiyor diye böyle bir duyuru duyurmaya başladılar. 15-25 yaş arası gençler mektuplar yazarak The Morn  gazetesine göndererek yayımlamasını sağlıyorlar.
Bence Brüksel Avrupa başkenti olabilir ama daha Avrupalı olmamıştır. Çünkü orada yaşayan Felemenkler ve Fransızlar tartışma içindeler. Belçika'da sadece Türkler Avrupa kavramını ve Avrupa kimliğine üstlene bilen ilk aileler Türklerdir.’’

Dr. Can Ünver
Türksam Göç Araştırmaları Enstitüsü Başkanı
Yayından:
‘’Ben sözlerime başlamadan önce  Almanya’da 1993 yılında Zortingen olayının 20.yıl dönümü olduğu için  gece uykularında yakılarak öldürülen 5 vatandaşımıza Allahtan rahmet diliyorum. Bu olayın hiçbir zaman unutulmaması gerektiğini düşünüyorum.
 Belçika’ya gelecek olursak Belçika küçük bir yer ve bazı bölgelerde daha derli toplu yaşıyorlar. Anwers bölgesi sanayinin olduğu bölge ve bir de Brüksel’de meşhur  Star bek  semti var. Bu semtte  özellikle Emir dağlı vatandaşlarımız yaşamaktadır. Dolayısıyla kendine özgü bir konumu var. Tabi ki herkes emirdağ’dan gelmiş değil ama öyle bir imaj var.
Belçika zaten kendi içinde sorunlu bir ülkedir. Yani bu çok kültürlülüğü bir türlü hazmedemiyor.  Zaten 1815 yılında kurulmuş bir ülkedir. Çok büyük geçmişi olan bir ülke değildir.  Bir çok sorunlar yaşayan bir ülke olan Belçika’da Türkler hem o atmosferi hem de o havayı soluyorlar.
Belçika  Brüksel Avrupa’nın başkenti dolayısıyla çok kozmopolit bir yer. Bizim vatandaşlarımız orada çok intibak ettiği kanaatindeyim. Göçmen olduklarında dolayı sorun yaşıyorlardı ama Türklerin kendilerini kabul ettirdiklerini düşünüyorum. Mesela Avrupa’da ilk belediye başkanı Belçika’dan çıktı. Seçimlerle meclise giren Senatörler ve belediye meclislerine girenler oldu.
Avrupa’nın diğer ülkelerinde yaşanan ırkçılık, dışlanma Belçika’da da var. Ama küçük bir ülke sayıca daha az bir Türk nüfusu var. Bence Türkler Almanya’nın birçok yerine göre Belçika’da daha rahat ve daha huzurlulardır.’’

Yayını dinleyin
1. Bölüm: Süre 25'31"
2. Bölüm: Süre 21'52"
 Programın tamamını dinle: Süre 50'

22.05.2013

Dünya Hali - 22 Mayıs 2013

Almanya’nın Türk Toplumu algısı

Almanya’daki Türk toplumu denince ne düşünüyorlar?
Türk Toplumunu nasıl tanımlıyorlar?
Alman toplumu açısından Türk toplumunun belirgin özellikleri nelerdir?
Türk toplumunun Almanya’daki geleceğini nasıl görüyorlar?
Toplumlar arası ilişkiler ne düzeyde?
Türk toplumundan beklentiler neler?
Kabul kültürü nedir?


Mete Atay
Almanya Türk Öğretmenler Federasyonu Onursal Başkanı

Yayından:

"Almanya 20. yüzyılın başından beri göç alan bir ülke.
Geçen ay Almanya'da göç zirvesi yapıldı. Bu göç zirvesinde Almanya'nın gelecek 10-15-20 ya da 30 yıllık dönem içerisinde yabancılara ne kadar ihtiyacı olduğu konuşuldu.
Almanya'nın 55-60 yıldır göçmen almasına rağmen hala göçmenlerle yaşama konusunda sıkıntıları olduğunu görüyoruz.
Hem göç alan ülke olarak Almanya'yı hem de göç veren Türkiye'yi ve diğer ülkeleri memnun eden sonuçlar çıkmıyor ortaya.
Almanya göçmenlikle ilgili sınav veriyor ve bu sınavı başarmak zorunda. Ne yapalım başarısız olduk deme gibi bir şansları yok.
Türk toplumuna gelince, artık 50 yılı aşan bir zamanda Türk toplumunun ne kadar değiştiğini Alman toplumu çok iyi görüyor. Ancak bakış açılarının değiştiğini söylemem pek mümkün değil.

Göç politikasını 1955 yılından ele aldığımızda belli bir politikasızlık görülüyor. Ortada belirgin ana hatları ile çizilmiş bir göç politikası yok.
Almanya orada çok şey kaybetti. Almanya'da kararsızlık sonucunda bir kırılganlık var. İnsanların nereye ait oldukları konusunda yada Almanya ne düşünüyor konusunda Almanya'nın net politikasının olmamasının sıkıntıları çekiliyor.
Göç eden insanların hep geri döneceği düşünüldü Almanya tarafından. Bu yüzden de politika geliştirilmedi"

Dr. Can Ünver
Türksam Göç Araştırmaları Enstitüsü Başkanı

Yayından:

"Göç yasası 2005 yılında çıktı. Çıkış sürecinde çok çaba sarf edildi. Yasa mecliste uzlaşma komisyonlarına gitti bir türlü razı olunmadı.
Alman siyasal sistemi 2 meclislidir. Yasa çıkaran iktidar temsilciler meclisinde yeterli sayıyı bulamazsa uzlaşma komisyonuna gidiyor.
Almanya'da bu sene seçim var. Bu seçimin sonucunda eğer eyalet meclislerinin bugün ki yapısına uygun bir iktidar gelirse farklı şeyler olabilir.
Yasa çıkarmak kolay bir iş değildir. Yasa zorlayıcıdır, yaptırım gücü vardır ama ciddi bir şekilde politika değişikliği deklarasyonuna ihtiyaç var.
Siyaset kurumunun bugüne kadarki hataları kabul edip, bundan sonra yapılacak işleri iyi tespit ederek ve bir yol haritası çıkararak Alman toplumuna bunu kabul ettirmesi lazım.
Bunun için de siyasi partiler öncelikle oy kaygısından arınmalılar. Bu da kolay bir şey değil.

Son zamanlarda en çok konuştuğumuz konulardan biri NSU cinayetleri. 13 yıl olmasına rağmen katillerin yakalanamamış olması bir skandaldır,
Gerçekleşen son davada katiller konuşuldu. Ölen insanlarla alakalı hiç kimse bir şey söylemiyor. Çünkü Almanların gözünde onların değeri fazla değil.
Arka planda böyle psikolojik bir şey var. Dolayısı ile tüm bu ırkçı psikolojiyi ortadan kaldırıcı, Türk siyasi partileri bağlayıcı deklarasyon pek çok şeyi daha iyi çözecektir"

15.05.2013

Dünya Hali - 15 Mayıs 2013

Yerli toplumun gözünden Almanya Türk Toplumu

Almanya’daki Türk toplumu denince ne anlıyoruz?
Türk Toplumunu nasıl tanımlayabiliriz?
Alman toplumu açısından Türk toplumunun belirgin özellikleri nelerdir?
Türk toplumunun Almanya’daki geleceğini nasıl görüyoruz?
Toplumlar arası ilişkiler ne düzeyde?
Türk toplumundan beklentiler neler?


Jannika Fandrich
Uluslararası ve Kültürlerarası İlişkiler Bölümü MezunuYayından:

"Ben avusturyada okudum. Uluslararası ve Kültürel İlişkiler mezunuyum.
Berlinde büyüdüm. berlinde çok Türk var. Türk arkadaşlarım var. Türkler Almanya'da kendilerini evinde gibi hissetmiyorlar.

Türkiye'deki Türkler ile Avrupa'daki Türkler arasında kesinlikle fark var.
Türk halkı 1960'lardan beri ilerleme içerisinde. Batıya doğru gitmiş olsalar da doğuya doğru gitmiş olsalar da hep bir ilerleme gösterdiler.
Almanlar Türklerin kendileri gibi olmasını, batılaşmasını istiyor. Kendi kültürlerini kormak istiyor.
Almanya'daki Türkler geri kaldılar bence.

Biz Almanya'da 2 kültür öğrenmeye, 2 dil bilmeye 2 ruha sabi olmak diyoruz. Alman toplumu bunu tamamen unutmuş gibi.
İyi yönlerini göremiyoruz. onların pozitif etkileri var aslında.  2 dil bilmek, yeni bir kültür tanımak süper bir şey."


Hartwig Mau/ Essen
Çevirmen
Almancadan  Türkçeye veya Türkçeden Almancaya
kitaplar çeviriyor

Yayından:
"İnsanlar çeşitli etniklere çeşitli dinlere  ve çeşitli dünya görüşüne bağlılar.
Türkler birbirine bağlı ve duygusal insanlar. Türklerin şiir yazma sevgisi beni çok etkiliyor.

Türkiye'de yaşayan ile Almanya'da yaşayan Türkler arasında fark var.
Almanya'daki Türkler dinine çok bağlı kalıyorlar.
Türkiye'deki bir gelişmeden bahsedecek olursam; Ankara-Eskişehir arası sefer yapan yüksek hızlı tren dakikası dakikasına kalkıyor ve planlanan varış saatinde olması gerektiği yerde oluyor.
Almanya'da öyle değil. Hep gecikmeler yaşanıyor.

Bazı Alman makamlar asimilasyon istiyorlar. Türkler böyle asimile çabalarına karşı dursun. Kendi kültür ve geleneklerini, iyi ve geliştirici yanlarını savunmakla yetinmesin, Almanlarla birlik beraberliğini güçlendirmeye de çalışsın."


Dr. Can Ünver
Türksam Göç Araştırmaları Enstitüsü Başkanı
"Yayından:

Türk toplumunu Almanya'dan ayıran özellikleri saymak kolay değil.
Her yaştan, her kuşaktan, her cins her çeşit insandan bahsediyoruz.
Türk toplumunu ayıran hiç özellik yok diyemeyiz ama.
Türkçe konuşuyorlar türk kökenliler Türkiye'den geldiler, Türkiye ile hala iyi ilişkileri var.
Tamamen bir birine benzeyen iki toplum olarak görülmesi mümkün değil.

1. kuşak insanlar 60'lı 70'li yılların  Anadolusunu hayallerinde yaşatıp, onunla ömür geçirdiler.
2. kuşak insanlar  tam ortadaydı. Ne orası ne burası sıkıntısı içerisindelerdi.
3. kuşak önemli mevkilere gelmeye başladı. iyi eğitim aldılar.
Dolayısı ile kültürler arası bir fark oldu. Ama Türkiye ile her halükarda fark var.
Türkiye son 50 yılda çok büyük mesafeler katetti. Gelişti.
Şimdiki kuşak Türkiye'yi tecih ediyor ama vücut dilinden çalışma ahlakına, günlük yaşam tempolarına baktığımızda Türkiye ile bi alakaları yok açıkcası.
Olumlu anlamda söylüyorum, Onların Türkiye'ye büyük katkısı olacağını düşünüyorum.
İlk kuşak gidip nasıl Almanya'ya katkı verdiyse, bu kuşak da yetişmiş iyi eğitimli insanlarla Türkiye'ye katkı verecektir. Tabi Türkiye'ye gelecekler için konuşuyorum.
Bu entresan bir durum. Kültürler arası bir değiş tokuş yaşanıyor. Bu durum çok da heyecan verici."


Yayını dinleyin

1. Bölüm: Süre 24'24"
2. Bölüm: Süre 22'37"
 Programın tamamını dinle: Süre 49'53"

8.05.2013

Dünya Hali - 8 Mayıs 2013


NSU davası görülmeye başlandı
Almanya'da Münih Yüksek Eyalet Mahkemesi'nde görülen Nasyonalsosyalist Yeraltı (NSU) terör hücresi davası Pazartesi günü Münih Eyalet Yüksek Mahkemesi’nde yoğun güvenlik önlemleri altında başladı.

Mahkemenin davanın görülmesinin ertelenmesiyle sonuçlanan kararları ve bugüne kadarki gelişmeler
Davanın tarafları kimler?
Dava Almanya için ne ifade ediyor?
Cinayetlerin mağdurları ne bekliyor?
Almanya bir hukuk devleti olarak davanın ele alınışıyla ilgili hangi sorularla karşı karşıya?
Alman basın ve yayın organları davayı nasıl ele alıyor?
Alman toplumunun davaya karşı tutumu?

Mikdat KARAALİOĞLU (Almanya)
Sabah Gazetesi Avrupa
Genel yayın Yönetmeni

Yayından:

"Almanya'da tüm kamuoyu mahkemenin ilk gününü heyecanla bekliyordu.
Bende oradaydım. Mahkemenin bir kısmını izleme imkanım oldu.
Çok büyük bir dava ve kamuoyunun yoğun ilgisi olduğu için büyük bir beklenti vardı. Ancak 82 duruşma ön görülüyor.
Uzun bir maraton bu. Bu uzun maratonun ilk ayağında da çok fazla bir şey beklememek gerekiyordu.
Bana göre davaya damgasını vuran iki unsur var.
Birincisi sanıkların sergilemiş olduğu kayıtsız ukala ve hatta meydan okuyan tutumu.
Diğer unsur ise davanın uzatılması.
Baş zanlı Beate Zschäpe, 10 kişinin öldürüldüğü bir davada baş sanıktan ziyade adeta bir iş toplantısına gelmiş iş kanını gibiydi.
Mahkemede diğer sanıklarla birlikte kıyafetleriyle, duruşlarıyla, gülüşmeleriyle sinir bozucu bir tavır takınmaları çok dikkat çekici bir durumdu.
Ancak davanın uzaması, bu tür aksaklıkların yaşanması bekleniyordu. Bunu belirtmekte fayda var.
Sanık avukatlarının stratejisi bu. Davayı uzatmak, sulandırmak, ana işlevinden uzaklaştırmak.
Önümüzdeki günlerde ne tür sonuçlar çıkacağını kestirmek çok güç."


Dr. Can Ünver
Türksam Göç Araştırmaları Enstitüsü Başkanı

Yayından:
"Türkiye'de de büyük bir hassasiyet ile izlenen bir dava.
Bu dava çok özel bir dava. Şimdiye kadar ki benzeri davalardan farklı olduğunu düşünüyoruz.
Aşırı sağcı neonazi akımı bir terör örgütü şekline dönüştü. Dolayısıyla bir hücre oluştu. 3-5 kişilik değil derinliği olan bir örgütlenme.
Daha önce de vatandaşlarımızı uykularında yakalayıp yakıp öldürdüler. Bu vatandaşlarımızın faillerinin bir kısmı yakalandı mahkemeye çıkarıldı.
Fakat bu sefer farklı. Bu şekilde bir örgütlenmenin ilk defa ortaya çıktığını görüyoruz.
Hem Almanya için hem Almanya toplumu için hemde Türkiye için yeni bir durumdur ve aynı hassasiyetle hep beraber izliyoruz bu durumu.

Bu davanın bir kaç boyutu var.
Alman toplumu içerisinde ve diğer Avrupa toplumları içerisinde bu aşırı sağcı, ırkçı akımların varlığını biliyoruz.
Bunlar zaman zaman şiddet yöntemini kullanıyorlar. Bundan önce de kullandılar bundan sonra da muhtemelen kullanacaklar.
Bizim vatandaşlarımızı bir kaç cinayet ile korkutup gönderme şeklinde bir düşünceye kapılmışlar. Bunun gerçek olması mümkün değil.
Ortaya çıkan bazı belgelere göre, kendi ırkından olmayan genç yaştaki insanları ortadan kaldırıp, burada istenmiyorsunuz şeklinde bir işaret verilmek isteniyor.
Bu çok fantezi, olmayacak bir şey. Sadece zavallı insanlar ölür. Bunun dışında başka hiç bir şey getirmez."

Programı dinle

1. Bölüm: Süre 22'14"
2. Bölüm: Süre 22'28"
 Programın tamamını dinle: Süre 49'50"